Bedenimiz bize neler söylüyor? Onu dinliyor muyuz?
Kendimizi dinlemek için gün içerisinde belli bir vakit ayırarak, bedenimizin bize neler söylediğini duymaya çalışmalıyız.
Yaşadığımız çağ ve kültürün insanla kurduğu bağ, nasıl hissettiğinden çok nasıl göründüğüyle ilgilidir. Gündelik yaşamında çoğu insan bedenini kullanmasını gerektirmeyen işlerde çalışıyor, oturuyor, araba kullanıyor, yemek yiyor fakat düşünmüyor, kendini önemsemiyor, kendini dinlemiyor. Aslında 21. yüzyıla tembellik, yan gelip yatma yüzyılı denebilir. Bedenimizle kuramadığımız bu bağ bizi onun mesajlarına da duyamaz hale getirir. Bilmediğimiz bir dilde iletilen talepleri karşılamada yetersiz oluyor ve bu şekilde ondan gittikçe daha da uzaklaşıyoruz, onun ihtiyaçlarını hissedemiyoruz.
Tıbbın ve teknolojinin gelişmesi, iyileşmesini bedenin bir fonksiyonu olarak değil de, tıbbi müdahalenin sonucu olarak kendimizi bedenimizle ilgili yetersiz, eksik gibi de hissediyoruz. Doğum, menopoz, hastalık ve ölüm gibi hayatın en normal süreçlerinin tıbbi destek olmadan yaşanamayacağına inanıyoruz. Aslında belki de bedenimizle bağlantı kurmamız o kadar da zor değildir.
Doktor, herbalist, ebe Aviva Jill Romm bir yazısında her gün bedenimizin bize gönderdiği mesajlara karşı duyarlı olmanın yolunun şu sorulara dikkat vermekle yapabileceğimizi söylüyor:
Neden yemek yiyorsun? Bedenin aç olduğunu söylediğinde onu duyabiliyor musun? Ya da gerçekten karnın acıktığında, aç olduğunu hissettiğinde mi yiyorsun?
Kilo alırım korkusuyla daha fazla kalori almamak için ya da çok yoğun olduğun ve yemek yemeye zaman ayıramayacağını öne sürerek bu öğünü atlasam daha iyi olur diye mi düşünüyorsun? Yoksa daha gerçekten acıkmadan duygusal bir boşluğu doldurmak için mi yiyorsun? Bunların hepsi bedenini ve onun gerçek ihtiyaçlarını hissedememeye işarettir.
Gerçekten tuvalet ihtiyacını karşılamak için mi tuvalete gidiyorsun?
Ya da herhangi bir sebepten dolayı artık dayanamayacağın ana kadar tutup ondan sonra mı tuvalete gidiyorsun? Sık tuvalete gitmek ya da gidememek, tuvalet ihtiyacı hissedildiği halde gitmek istememek hastalık belirtisidir.
Bedeninin yorgun olduğunu hissediyor musun? Yorulduğunun farkına varıp dinlenmeye, rahatlamaya vakit ayırıyor musun?
Ya da günün sonuna kadar kendini zorlamayı, biraz daha çay ve kahve, biraz daha çikolata ya da sigara ile enerjini arttırmaya, kendini ayık tutmaya çalışıp bedenini devam etmeye zorluyor musun? Bedenine yorgun olma izni veriyor musun, yoksa bu senin için kabul edilemez bir şey mi? Bedenin yorgun olduğunda bunu o an hissetmen, duyman gerekir. Eğer oturmadan ya da birileriyle konuşmadan bunu farkedemiyorsan, ruhsal ve fiziksel hastalık habercisidir.
Bedenin yeterince sıvı alıyor mu? Yeterince su içiyor musun? Ya da ben hiç susamam, su içmem, su içmeyi sevmem mi diyorsun? Su içmeyi unutuyor musun?
Yoksa susuzluğunu fark etmeyip her susadığında kendini acıktım zannedip su içmeden tekrar yemek mi yiyorsun? Eğer yeterince su içmiyorsan vücudun susama hissini çoktan kaybetmiş demektir. Ancak her 23 kiloluk ağırlık için 1 lt. su içmeyi alışkanlık haline getirirsen, bir iki hafta içinde susama hissin geri dönecektir. İnsan bedeni suya muhtaçtır. Susama hissinin hızla geri gelmesi için, her gün su içmeye kendini zorlamalı ve bunu alışkanlık haline getirmelisin.
Bu sorular aslında çok temel ve basit, ama bir o kadar da göz ardı ettiğimiz ve sağlığı çok etkileyen önemli konulardır. Sadece bu ve benzeri soruları sorarak, gün içinde bedenimizden gelen mesajları duymaya çalışarak, bu konudaki becerilerimizi arttırabiliriz.